
Victor Rodriguez Nunez
“Şair Kimliğimi Farklılaşma Yoluyla Değil, Özdeşleşme Yoluyla Özgürce Geliştirebildim.”
Victor Rodriguez Nunez’le 7 Soru 7 Şiir – Söyleşi: Gökçenur Ç.
*
1-) Küba önemli bir şiir geleneğine sahip. Siz çağdaş Küba şiirini nasıl görüyorsunuz? Çağdaş Küba Şiirinin Küba şiir geleneğiyle ilişkisi nedir?
Kübalı bir şair olarak, José Martí, José Lezama Lima, Eliseo Diego, Fayad Jamís ve Fina García Marruz gibi isimlerin yurttaşı olmaktan gurur duyuyorum. Bu duygum, milliyetçilikten kaynaklanmıyor (ki milliyetçilik, yozlaştırıcı, baskıcı ve sindirici bir ideolojidir), aksine tartışılmaz bir şiir geleneğini paylaştığım için böyle. Küba fiziksel olarak küçük bir ada olabilir ama tinselliği büyüktür ve özünde şiir vardır. Küba şiiri, 1959’da başlayan toplumsal ve kültürel dönüşüm süreciyle birlikte üstünlüğünü yeniden ispat etmiştir; fakat unutulmamalı ki Küba şiiri, devrimden önce de devrimciydi. 19. yüzyıldan beri kapitalizmin baskıcı sistemine (sınıf, ırk, cinsiyet, cinsellik) ve İspanyol sömürgeciliğine, ABD yeni-sömürgeciliğine karşı başkaldırmıştı. Küba şiiri bugün her zamankinden fazla olarak, anlam yaratma sürecine karşısındakini de dahil edecek kadar ötekine ilgi duyan, diyalojik bir lirik şiirin örneğidir.
2-) Çeviriler, festivaller ve edebiyat etkinlikleri aracılığıyla dünya şiiriyle yakın bir bağ kuruyorsunuz. Küresel şiirle ilişkinizi ve bunun kendi çalışmalarınıza etkisini nasıl tanımlarsınız?
Bahsettiğiniz bağı iki temel nedenle sürdürüyorum. Ben otuz yıldır, yalnızca Küba’nın dışında, değil, aynı zamanda İspanyolcanın da dışında yaşıyorum ve yaşadığım ülke ABD’nin şairleriyle ilişkim problemli: onların çoğu, sadece İngilizce yazılmış şiirlerle ilgileniyor. Yani uluslararası şiir topluluğu dışında ait olduğum başka bir şiir topluluğu yok. İkincisi, şiirin başka ülkelerde, başka dillerde nasıl anlaşıldığına ve yazıldığına karşı büyük bir merakım var. Uluslararası şiir etkinliklerindeki deneyimim benim için zenginleştirici oldu; bana daha kapsayıcı bir tat kazandırdı, ne yapılması gerektiğini ve ne yapılmaması gerektiğini öğretti. Kısacası, şair kimliğimi farklılaşma yoluyla değil, özdeşleşme yoluyla özgürce geliştirebildim. Hangi şiir geleneğinde değerli bir şey bulursam, onu alıp kendi şiirime kattım.
3-) Çağdaş dünya şairleri arasında en yakın bağları kimlerle kurdunuz? Size en çok ilham veren şairler kimler oldu?
Sorunuza, şahsen tanıştığım ve bana ilham veren seçkin şairleri kastediyorsunuz varsayımıyla cevap vereceğim. İspanyolcada en sevgili hocalarım Arjantinli Juan Gelman, Meksikalı José Emilio Pacheco ve İspanyol Antonio Gamoneda oldu. Diğer dillerde, sevgili dostum Slovenyalı Tomaž Šalamun’a, Amerikalı Jerome Rothenberg’e ve İsveçli Lasse Soderberg’e minnettarım. Kendi kuşağımdan ya da benden genç olup silah arkadaşım saydığım şairler var: Rumen Dinu Flămând, Lüksemburglu Jean Portante, Çinli Yang Lian, Amerikalı Forrest Gander, Galli Zoë Skoulding ve Filistinli Najwan Darwish. Hepsinden çok şey öğrendim; istemeden de olsa bana hocalık ettiler, onları hayran olduğum kadar seviyorum da. Bana öğrettikleri şeylerden biri şu: devrimci içerikli bir şiir yazmak için her şeyden önce biçimde devrim yapmak gerekir.
4-) İspanyolca geniş bir şiir evrenini kapsıyor. Bugün, İspanyolcanın yanı sıra ortak bir yatağı paylaşan ortak bir Latin Amerika şiirinden söz edebilir miyiz? Ortaklık ve farklılık noktaları nerededir?
21 ülkede 580 milyon kişinin konuştuğu İspanyolca dünyasında Çağdaş İspanyolca şiiri hem ayrışma hem birleşme anları yaşıyor; en önemlileri de birleşme anları. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Latin Amerika Modernist şairleri (Nikaragualı Rubén Darío) ile İspanya’nın ’98 Kuşağı (Antonio Machado ve Juan Ramón Jiménez) bir araya geldi. Sonrasında 1920’ler ve 1930’larda Latin Amerika Avangardistleri (Şilili Vicente Huidobro ve Pablo Neruda, Perulu César Vallejo) ile İspanya’nın ’27 Kuşağı (Federico García Lorca) arasında bir yakınlaşma oldu. Ayrıca 1950’ler ve 1960’larda Latin Amerika Kolokyalizmi (Ekvadorlu Jorge Enrique Adoum, Venezuelalı Juan Calzadilla, Salvadorlu Roque Dalton) ile İspanya’nın ’50 Kuşağı (Jaime Gil de Biedma) arasında bir ilişki gelişti. Bugün de bir parlaklık anı yaşadığımıza inanıyorum çünkü İspanyolca şiiri, milliyetçiliğin diktiği silolara kapanmaksızın yeniden bir bütün olarak işliyor.
5-) Uzun yıllardır ABD’de yaşıyor ve orada yayımlamaya devam ediyorsunuz. Anadilinizin konuşulmadığı bir ülkede yaşamak şiirinizi nasıl etkiledi? Kendinizi hâlâ, en azından bazen, bir yabancı, göçmen ya da sürgün gibi hissediyor musunuz?
Kariyerimi Kenyon College’da Latin Amerika edebiyatı hocası olarak sürdürdüğüm ve her şeyden önce bir aile kurduğum ABD’de, kendimi bir yabancı, bir göçmen, bir sürgün hissetmediğim çok nadir anlar oldu. Yani buradaki hayatım, on yıllardır neredeyse her an bana ötekiliğimi hatırlattı. Fakat bu olumsuz deneyim, başka şeylerin yanı sıra, şiirsel bir bakışın gerektirdiği temel yabancılaşmayı güçlendirdi. Ayrıca, dilime dışarıdan bakabildim ve böylece onu daha iyi kavrayabildim. ABD’de yayımlanabilmem, çevirmenim Katherine M. Hedeen’in inadı ve Lavender Ink, Toad Press, Carrion Bloom Books, co.im.press, Action Books gibi küçük şiir-çeviri yayınevlerindeki editörlerin desteği sayesinde mümkün oldu.
6-) Eşiniz Katherine Hedeen, saygın bir editör ve şiir çevirmeni. Çevirmeninizle hayatınızı paylaşmak yazı yolculuğunuzu nasıl şekillendirdi?
Kate ile, neredeyse otuz yıllık bir ilişkide, şiire dayalı bir ortak yaşam geliştirdik. Başka bir deyişle, şiirin sadece okuduğumuz ve yazdığımız kitaplarda kalmamasına, günlük hayatımızı da yönetmesine çalıştık. Bu da en başta, kapitalist toplumda hâkim olan insanlıktan çıkarıcı unsurların evimize girmesine izin vermemek demek. Kate, diyelim ki, yüzde yüz bir çevirmen olmayı (ve bir şiir çevirmeni olmayı) seçti. Ben de yüzde yüz bir şair (yani dünyayı şiir diline çeviren biri) olmayı seçtim. Deneme yazarlığı ve üniversitede ders vermek gibi diğer entelektüel faaliyetleri, sadece geçimimizi sağlamak için yapıyoruz. Çeviri kurucu bir etkinliktir; çeviri olmadan kültür olmaz ve bu bizden gizlenir (belki de milliyetçilik yüzünden). Biz birlikte çalışıyoruz çünkü çoğu entelektüelden farklı olarak kolektif işe inanıyoruz. Sonuçta her şiir en az iki kişinin ürünüdür: yazar ve okur.
7-) Yirmi kadar şiir kitabı yayımladınız. Yıllar içinde üslubunuzun evrimini ve dönüşümünü nasıl anlatırsınız?
1970’lerin ortalarından, yazmaya başladığım zamandan 2000 yılına kadar, şiiri oldukça geleneksel bir şekilde anlıyordum. Şiire, belli bir konu etrafında odaklanan ve açıklık ile tutarlılıkla ilgilenen, giriş, gelişme, sonuç bölümleri olan bir kompozisyon olarak yaklaşıyordum. Bu da ifade kapasitemi ciddi biçimde sınırlıyordu. 21. yüzyılda bu yöntemden kopup, “organik” dediğim bir yazı biçimini benimsedim. Her gün herhangi bir plan olmadan (bilinç ile bilinçdışı arasında, aklıma geldikçe) notlar alıyorum ve sonra onları işliyorum. Bu yazı, içerik ve biçimin ulantı üzerine kurulu; yani yalnızca dizeler değil, kıtalar, şiirler ve hatta kitaplar da birbirine eklemleniyor. Solipsizmi reddeden hem içerik hem biçimde ötekine açık, anti-romantik ve anti-gerçekçi bir lirik. Türkçeye çevrilen tek kitabım da tam olarak bu diyalojik şiirden kısa bir seçki: Başkaldıran Madde (İstanbul: 1984 Yayınları, 2023).
*** *** ***
günlükler
Tatlı gece esintisiyle cisimlenir bedenin, suların sonsuz okşayışıyla, geride bırakır seni yorgunluk, kabuslar, vaz geçilmez kokular, ayakkabıların kaderindir, bekler, saatin donmuş, pantolonun ve gömleğin bulutlu, sert bir kavram, göz kamaştırıcı bir denklem ya da tarihin akışını değiştiren bir eylem anlatılırken dikkat kesildiğinde boşlukta yankılanır bir soru, kanat çırpışı dağıtır içine çektiğin bir parfümün ıtırlı küllerini şaşkınlıkla keşfedersin küllerin içine işlemiş bir atı kemiklerine kadar ıslatan yağmuru ve deniz, ölmek nedir ki, ödemek bedelini köpüklerle, öfkeyle ve mercanlarla, sonra geri gelir sıkıntı ve gündelik işler, anlayalım diye akşamın yandığını, okumak kimsenin yazmadığı satırları, karşı koymak rüzgâra, sallanan koltuklara, sonra çıkarmak giysilerini çıkarmak içinden aşkı, saklanmış her şey gibi, belki de budur, bu mudur yaşamak?
yanlış yöne gidiyorum
terk ettim az önce
kafur kokan köhne bir sinemayı
hiçbir şey, hiç kimse beklemiyor beni
bir yüz arıyorum kendimi görebileceğim
dönmek kör bir köşeyi
hışırdayan zarflar ağacı kabuğu sıfatlardan
rüzgâr kaldırımda geride bırakıyor beni
sendeliyorum ama düşmüyorum
gölgelerde iki çıplak kız gülüşüyor
ama ışıkta mavi üniformalar içindeler
belki soldakinin dudakları tatlıdır
şehrin etrafından dolanıyorum
akşam erken iner
dönencelerde
öpüşlerin elektrik atlamalarının altında
kedilerin hoyrat miyavlamalarına
yıldızların günahkâr saflığına
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
***
kaplanlı bir şiir
Alex Fleites’e
Blake’in kaplanı kovalıyor beni
altın postu
ve kükreyen sabırsızlığıyla
dün yağmur yağarken
örgütün taban komitesine saldırdı
bir tek kâğıt kalmadı yerli yerinde
isteksizce tuttuğum
tutanakları bile dağıttı
bir arkadaşımın gözlerini içti
ve bir pençe darbesiyle çırılçıplak bıraktı Esther’i
Esther
ve o kutsal tahta göğüsleri
titredi havada
bir yangın kehaneti gibi portakal kokusuyla
Blake’in kaplanı kovalıyor beni
kudretli nefesi bir yıldız yeli
ve yanan pençeleri
asla bitiremeyeceğim bu şiiri
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
***
metafizik
özür dilemeliyim
penceresiz kepenkten
damdaki kızgın kediden
yanlış anlaşılmış cırcır böceğinden
duvarlardaki kostikten
son kuyrukluyıldızın işkence görmüş gölgesinden
ve ürkek ve çiseleyen
felsefe öğretmenimden
ama öpücüklerinin
gözlerinde uçuşan
o küçük serçelerin
kısacık saçlarının
kavruk toplantılarda verdiğin savaşın
esmer badem göğüslerinin
hepsinin, hepsinin ötesinde
nesnel bir gerçeklik yok
sadece sen
ve hiçliğin yeşim titreşimi
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
***
dünyanın tuhaf kokusuyla
César Vallejo yeni geldi
yanında getirmiş savaş yanıklarını
gölgeleri döverken kırılan bastonunu
her zamanki gibi kederin çamuruna
bulanmış redingotunu
César Vallejo yeni geldi
çalıntı kemiklerden iskeleti
ve kupkuru bir sırıtışla yüzünde
bir mendil düğümü gibi kalbi
bakışlarında kırk yıllık ateş
César Vallejo yeni geldi
soruyor Che’yi ve katırları
selamlıyor burada olmayanları
ve düpedüz insan olan bir şiire başlıyor
dünyanın tuhaf kokusuyla
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
***
karşışiir
tam şöyle yazacaktım:
“insanın doğal hâli kederlidir”
sen çıkageldin ışıl ışıl
devam etmeyi düşündüm: “ve yaptığı her şey
mutluluğa ulaşmak içindir”
ama seni görüyorum bir zambak gibi çıplak
çilli ağlamaklı incecik
belki de şöyle bitiririm:
“güzellik ölümün bir oyunudur”
kemiklerini öpeyim ve keşfedeyim
diye teninin mutluluk ülkesini
işte böyle küçüğüm
yalnız kalırız
bize asla ihanet etmeyecek bir şiirin sonunda
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
*
yalnız adamdan haberler
Arturo Arango’ya
asker bir melekle sohbet ediyor
atış menzilinde
ateş böceklerini yiyor
cam boynuzlu inekler
bir kartal bulutları gagalıyor
sessiz köpükler
nöbetçi ıslık çalıyor
melek korkuyor
ve barut kokuyor
bir taşa dikilmiş radyo kendi kendine konuşuyor
cristiano montarelli
triesteli bir çocuk
fizyolojik olarak giysilere alerjisi var
doğa bir termal regülasyon sistemi
bahşetmiş ona
etkilenmiyor
sıcaklık değişimlerinden
melek uzaktan öksürüyor
sürüyor
küçük sis helikopterini
bulutları dikiyor birbirine
kartal mavi bir gözyaşında kafeslenmiş
inekler açelyaların önünde bayılıyor
ve ateş böceklerinin gözleri parlıyor
mutlulukla yağıyor askerin üstüne
tuz damlaları gibi
leningrad’lı profesör gunar
koparılan bir otun
nasıl hıçkırdığını duymayı başarmış
diğer araştırmalar gösteriyor ki
insanlarla bitkiler arasında
bir iletişim mümkün
ve bitkiler şiddet eylemlerine
tanık olduklarında
korkudan spazmlar geçiriyorlar
İki gece bekçisi nöbetçiyle
kısık sesli bir sohbete dalmış
çünkü görmüyorlar
sığır sürüsünün arasında
sarmal bir serap gibi işeyen meleği
ya da mermileri yiyen ateş böceklerini
ya da bulutları parçalayan kartalı
ya da yumurta gibi kırılan gözyaşını
yağmur gibi
yağmaya meyilliler
ölmeye değil
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
***
ara sıra
bu rutubetli
dar basamaklar
bir yere çıkıyor mu?
karın kara
kalbine mi tırmanıyor
taşın ışıltısına mı iniyor?
hayata sorma soru
asla cevap vermez
hayat sağırdır
hayat dilsiz
senin gözlerinden görür
sen yediğinde
o alır tadını
hayata cevap verme
hayat yalnızca sorar
Victor Rodriguez Nunez
Çeviren: Gökçenur Ç.
***
Víctor Rodríguez Núñez (Havana, 1955) – Şair, gazeteci, denemeci, çevirmen ve akademisyen. Küba’nın en seçkin ve ünlü çağdaş yazarlarından biridir ve şiirleri dünya çapında yüz baskı yapmıştır. İspanyolca konuşulan bölgede, aralarında gıpta ile bakılan Loewe Ödülü’nün de bulunduğu önemli ödüllerin sahibidir. Seçme şiirleri Arapça, Bengalce, Çince, İngilizce, Hollandaca, Fransızca, Almanca, İbranice, İtalyanca, Makedonca, Portekizce, Sırpça, İsveççe, Türkçe ve Vietnamcaya çevrilmiş ve şiirlerini elliden fazla ülkede okumuştur. Seksenli yıllar boyunca Küba’nın etkili kültür dergisi El Caimán Barbudo’nun editörlüğünü yaptı ve burada şiir ve film üzerine çok sayıda makale yayınladı. İspanyol dilinin en tanınmış şairlerinden bazılarıyla yaptığı söyleşilerden oluşan bir kitap çıkardı ve Küba’da kendi kuşağından üç şiir antolojisi derledi. Hem İngilizceden İspanyolcaya hem de İspanyolcadan İngilizceye şiir çevirileri yapmıştır. Doktorasını Austin’deki Texas Üniversitesi’nden İspanyol Edebiyatı alanında almıştır ve Kenyon College’da emeritus profesör olarak görev yapmaktadır. Daha fazla bilgi için: victorrodrigueznunez.com
Gökçenur Ç. – Şair, çevirmen, editör ve aktivist. İstanbul’da yaşıyor. Yayınlanmış yedi şiir kitabı var. İlk kitabı Her Kitabın El Kitabı ile Arkadaş Z. Özger En İyi İlk Şiir Kitabı Ödülü’nü, son kitabı Giderken Öpmeseydin Keşke ile Sabahattin Kudret Aksal Edebiyat Ödülü’nü ve Metin Altıok Şiir Ödülü’nü aldı. Şiirleri otuzdan fazla dile çevrilen şairin seçilmiş şiirleri Sırpça, Bulgarca, Romence, Makedonca ve İtalyancada çift dilli kitaplar olarak yayınlandı. Marsilya 2012 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında tüm dünyadan saygın yirmi altı şairin yer aldığı “Lettres Capitales” projesinin parçası olarak el yazısı şiirlerinden oluşan kitabı tek bir sergi kopyası olarak Fransızca- Türkçe olarak yayınlandı ve sergilendi. Editör kimliğiyle, Çevrimdışı İstanbul Edebiyat dergisinin editörlüğünü de üstlenen Gökçenur Ç., aynı zamanda dünyanın saygın uluslararası şiir portallarından olan Poetry International’ın Türkiye sayfası eş editörlüğünü ve Makedonya merkezli Blesok dergisinin editörler kurulu üyeliğini yaptı. Türk Edebiyatı Çevirmenleri Cunda Atölyesi üyesi olan Gökçenur Ç., Wallace Stevens, Paul Auster, Ursula Le Guin, Anne Carson, Ocean Vuong başta olmak üzere sayısız şairin şiirlerini Türkçeye kazandırmanın yanı sıra Behçet Necatigil, Cevat Çapan, Hilmi Yavuz, Enis Batur, Şükrü Erbaş başta olmak üzere birçok Türk şairin şiirlerini de İngilizceye çevirdi. Şiir aktivisti kimliğiyle birçok ülkede sayısız uluslararası şiir festivali ile şiir çeviri atölyesi düzenleyen ve katılan Gökçenur Ç., halen Çevrimdışı İstanbul Uluslararası Şiir Festivali’nin eş direktörüdür.
Söyleşi ve şiir çevirileri: Gökçenur Ç.