Ben Ağacı – Merve Fidangül

Mustafa Horasan

Kiremitleri ufalayıp ormanın ortasına dökmüşler, adı yürüyüş yolu olmuş. Yıllardır ayakkabılarımın tabanını boyuyor tozu. Her geçen sene biraz azalsa da istemiyorum o bulaşık renkli şeyi üzerimde taşımayı. Sonra eve git, ayakkabılarını makineye at, ona uygun renkte başka bir ayakkabı daha bul. Makine boşa çalışmasın çünkü. Suyu keyfimize göre harcamayalım. Hem az doldurunca kazana çarpa çarpa ağzı burnu şaşırıyor ayakkabılarımın. Kurutması peki? Kurumaz da kokarsa ne yapmak gerekir? Gördünüz mü kiremitlerin başıma ne işler açtığını!

            Eğer bir gün kiremitler yüzünden ağlarsam bilin ki bu sadece kiremitler yüzünden değildir. Çünkü o ormanda içime kocaman taşlar oturtan bir sürü şey geliyor aklıma. Bir keresinde adamın biri atla çıkmıştı karşımıza. Üzerinde binici kıyafetleri, vay senin hobine tüküreyim diye sınıf kinimi yüklenmiştim. Karşıdan gelen başka bir adamın muhtemelen eşi ve yanındaki çocukların annesi olan kadına yüksek tonda söylediği sözleri anlamamış ama “…hep böylesin zaten” kısmında tam karşılarına denk gelmiştim. Senin de erkekliğine tüküreyim, dırdırın batsın. Başka bir gün de kendime tükürmüştüm. Köpeğim sevgilimle birlikte önümden yürüyordu. Onlara bakıp nedir senin derdin, işte sahip olduğun her şey gözünün önünde ışıldıyor, mutlu olmamak için kafanda neler uydurup duruyorsun diye. Okumaya devam et

Öykü kategorisine gönderildi | ile etiketlendi | Yorum yapın

Faruk Duman’la Söyleşi – Kadir Aydemir

Faruk Duman

Faruk Duman’la Yitik Ülke Dergi için konuştuk.

Söyleşi: Kadir Aydemir

*

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?

Düşünceler, görünümler, öykü ya da romana dönüşebilecek olay parçaları aklıma geldiği zaman, onları genellikle unutmamaya çalışırım. Belki bazılarını not ederim. Aradan geçen sürede onlar aklımda tamamlanmış olur… Yani sürekli, yazılacak şeyleri düşünürüm. Tamamlandığını, artık yazılabileceğini düşündüğüm zaman da oturur yazarım. Ama asıl yazmaya başladığım zaman yoğun çalışırım, dilini oluşturmak, olayların nerede nasıl başlayacağını bulmak, bunun için notlar alır, çizimler yaparım. Benim için bir kitap, daha yazılmaya başlanmadan adıyla, kapağıyla bir gerçek gibidir, amaç o düşündüğüm kitabı gerçekleştirmektir.

-Şimdi kitaplarınıza bakınca ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz? Sizdeki karşılıkları nelerdir? Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Victor Rodriguez Nunez’le 7 Soru 7 Şiir – Söyleşi: Gökçenur Ç.

Victor Rodriguez Nunez

“Şair Kimliğimi Farklılaşma Yoluyla Değil, Özdeşleşme Yoluyla Özgürce Geliştirebildim.”
 

Victor Rodriguez Nunez’le 7 Soru 7 Şiir – Söyleşi: Gökçenur Ç.

*

1-) Küba önemli bir şiir geleneğine sahip. Siz çağdaş Küba şiirini nasıl görüyorsunuz? Çağdaş Küba Şiirinin Küba şiir geleneğiyle ilişkisi nedir?

Kübalı bir şair olarak, José Martí, José Lezama Lima, Eliseo Diego, Fayad Jamís ve Fina García Marruz gibi isimlerin yurttaşı olmaktan gurur duyuyorum. Bu duygum, milliyetçilikten kaynaklanmıyor (ki milliyetçilik, yozlaştırıcı, baskıcı ve sindirici bir ideolojidir), aksine tartışılmaz bir şiir geleneğini paylaştığım için böyle. Küba fiziksel olarak küçük bir ada olabilir ama tinselliği büyüktür ve özünde şiir vardır. Küba şiiri, 1959’da başlayan toplumsal ve kültürel dönüşüm süreciyle birlikte üstünlüğünü yeniden ispat etmiştir; fakat unutulmamalı ki Küba şiiri, devrimden önce de devrimciydi. 19. yüzyıldan beri kapitalizmin baskıcı sistemine (sınıf, ırk, cinsiyet, cinsellik) ve İspanyol sömürgeciliğine, ABD yeni-sömürgeciliğine karşı başkaldırmıştı. Küba şiiri bugün her zamankinden fazla olarak, anlam yaratma sürecine karşısındakini de dahil edecek kadar ötekine ilgi duyan, diyalojik bir lirik şiirin örneğidir.

2-) Çeviriler, festivaller ve edebiyat etkinlikleri aracılığıyla dünya şiiriyle yakın bir bağ kuruyorsunuz. Küresel şiirle ilişkinizi ve bunun kendi çalışmalarınıza etkisini nasıl tanımlarsınız? Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Onur Behramoğlu ile Söyleşi – Kadir Aydemir

Onur Behramoğlu ile Yitik Ülke Dergi için konuştuk.

Söyleşi: Kadir Aydemir

*

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?

Şiirin tohumlarının mizacımızda, çocukluk anılarımızda, bilinçdışında bir yerlerde olduğunu düşünüyorum. Sonra birisi, bir durum, bir nesne, bir an gelip oralardaki bir tele dokunuveriyor. Şirazlı Hâfız’ın dediği gibi, “Şiirindeki renge, hayale kanma Hâfız / Sadece boş levhayız, dokundukça çınlarız.” Bazen de “bir tel kopar ve ahenk ebediyyen kesilir” gibi oluyor ama diyalektik sürdüğü için de, şairin “ebediyyen” dediği aslında kendisine sonsuz görünenin yeni bir denge durumunda söyleyeceği yeni sözcüklerle aşılmasına kadar sürüyor.

Her şiirde “Efendimiz acemilik” duygusuyla, “Şimdi şuraya şu sözcüğü, şu sesi, şu aksak ritmi yerleştirdiğimde mükemmele varacağım” düşüncesi çelişir, çekişir. Gerçeği, yalnızca gerçeği istediğimden; şiir tam da o mücadelenin sonunda doğsun isterim.

 

-Şimdi kitaplarınıza bakınca ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz? Sizdeki karşılıkları nelerdir? Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın

Ağaç Okuyan – Gabriel OrGrease – Çeviren: Güneş Soybilgen

İhtiyar ıhlamur ağacının yol yol olmuş kabuğunda ben okurken bir ağabey trende küçük kız kardeşine ona kadar sayıyor kız yerinde duramıyordu koltuktan inip sonra koltuğa geri çıkıyor koridorda düşüyor ağabeyine sataşıyor sonra dirsekleriyle yolculara çarpıyordu kimi ona gülümsüyor kimi irkilip yüzünü buruşturuyor ya da eleştiren bakışlarla bakıyordu belki başa bela olduğunu düşünüp kendi çocuklukları ağaçlara tırmandıkları zamanlar akıllarına gelip gözlerini kapatıyor uykularına geri dönmeye çalışıyorlardı ye deyince soğumuş patates kızartmalarını kâğıda sarılı hamburgerlerini yediler kız bağırıyor mızmızlanıyordu koyu kahverengi gazozlarını yerlere döktüler ağabeyin tek istediği kendi koltuğunda oturmaktı onu aşağıya doğru ittirip başından attı kız da çocuğun kendi yerindeki yaprakları kaptı ve yolcular her durakta biraz daha azaldı banliyö treni demiryolunda doğuya doğru kaydıkça nihayet küçük çocuk yalnız başına oturma fırsatını yakaladı kaykılıp uyuyakaldı mezarlıktaki çimenliğin oradaki yaşlı ıhlamur ağacını geçerken yol iyice sessizliğe bürünmüştü ben ikindi penceresinden yansıyan metalik gün ışığında okuyordum.

Gabriel OrGrease – Çeviren: Güneş Soybilgen

Çeviri Öykü kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın

Belki de Öyle – Oğuzhan Akay

Âdet kanının boşaldığı bir koridorda dışarıya çıkmak için çabalıyordum. Gazete vardı elimde ve korunmaya çalışıyordum. O kent, bir sahil kentiydi. Koridordan çıktığımda. Şöyle uzun bir U çizen sahili vardı. Ama kent iyiydi de  sorunlar bitmiyordu. Valizlerimi kaybetmiştim. Yolda. Hiç de hatırlamıyordum bu nasıl oldu.

Sonra şunu gördüm. Kentin üzerine her şeyi unutmaları için bir ilaçlama yapılmıştı. -Genel bir bellek kaybı içinmiş bu… Valizler orada duruyordu tam da bir sokağın köşesinde. Gidip aldım. Nereye gidecektim kendimden başka? Kent, boktan bir kara kaplı defter gibi duruyordu. Acaba onu okumam mı gerekiyordu, yoksa videosu daha mı çok dikkat çekerdi? Kent nasıl okunurdu acaba? Sonra sevgilimi aramak istedim. Aradım da. Hiç beklenmedik şey şuydu. Yanıt geldi. Orda Seda var mı dedim. Hani şu gözleri şaşı olan mı dedi, ses. Hayır, dedim. Ha, o 8 numara, dedi. Bağlantı koptu. Sonra, sonrası daha karışık. O sahilleri yüzmüştüm daha önce o kentte. O trenleri zor yakalamıştım. Genelde de gittiğim yerlerde taksi yoktu. Belki de hayat, senaryosu düzgün olduğu için vardı. Bu kadar, probleme de gerek yoktu.

Belki de!

Öykü kategorisine gönderildi | ile etiketlendi | Yorum yapın

Bergin Azer’le Söyleşi – Kadir Aydemir

Bergin Azer

Bergin Azer’le Yitik Ülke Dergi için konuştuk.

Söyleşi: Kadir Aydemir

*

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız? 

Kitaplarımın hepsi biyografik tarihi roman türünde. Son çıkan kitabım Bir Adam Beş Hayat aslında ilk yazmaya başladığımdı. O kadar çok katmanlı, farklı ülkelere yayılmış bir hikâyeydi ki, çok zorlandım. Araya diğer kitaplar giriverdi. Zaten hepsi belli dönemlerde kısa ama uzun örtüşüyor.

Hikâyelerin hepsini günlükler, mektuplar ve dönem gazete ve olaylarıyla harmanlayarak oluşturdum. Ön planda kişinin hayatını işlerken, arka planda ülkemizde olanları, değişimleri yazdım. Bir nevi sıkıcı olmayan tarih dersi gibi olsun istedim. Kullandığım mektuplar, söz uçar yazı kalır lafının ne kadar doğru olduğunun kanıtı.

Çocukluk arkadaşım, dostum, sırdaşım Mehmet Hürbaş’ı çok zamansız kaybettik. Kızı, gençlik anılarımızı sorunca, onun için yazdığım notlar, Bir Diplomat Çocuğunun Anıları‘na dönüştü, zaten o kitabı Memo’nun aziz hatırasına adadım. Okumaya devam et

Söyleşi kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın

Vera’nın Peçorin’e Mektubu – Mihail Yuryeviç Lermontov – Çeviren: Merve Ay Karakuş

Mihail Yuryeviç Lermontov

VERA’NIN PEÇORİN’E MEKTUBU*

Bir kez daha görüşemeyeceğimizden emin olarak yazıyorum bu mektubu. Birkaç yıl önce senden ayrıldığım zaman da aynı şeyi düşünmüştüm aslında fakat kader beni bir kez daha sınamak istedi; bu sınav karşısında güçsüz kaldım ve zavallı yüreğim ta derinlerinden gelen o tanıdık sese boyun eğdi yeniden… Beni bu yüzden küçümsemezsin, değil mi? Hem veda hem de bir itiraf mektubu bu aslında: Kalbimin seni sevdiği andan itibaren ruhumda biriken her şeyi sana söylemek zorundayım. Diğer bütün erkekler gibi davrandın sen de bana, bunun için suçlamayacağım seni. Beni bir malınmışım gibi sevdin, yoklukları hayatı monotonlaştıran ve birbiri ardınca öylece sürüp giden sevinçlerin, endişelerin ya da üzüntülerin kaynağı olarak gördün. Bunu daha en başında anlamıştım… Ama sen mutsuz bir adamdın ve bense kendimi bu mutsuz adam için feda ettim. Bir gün bu fedakârlığımı takdir edeceğini ve hiçbir koşula bağlı olmayan derin şefkatimi anlayacağını umarak… O zamandan bu yana çok zaman geçti: Ruhunun bütün sırlarını öğrendim… ve bunun boş bir umut olduğunu anladım. Öyle acıydı ki! Ama aşkım ruhumla bütünleşmişti: Ruhumla beraber karardı, ama asla tamamen sönmedi. Okumaya devam et

Deneme kategorisine gönderildi | , , , , , ile etiketlendi | Yorum yapın

Boris Vian’dan Mektup – Aslı Erten Çokça

Nicolas de Stae

Aziz Dostum,

Bu yaz Paris hiç olmadığı kadar nemli ve sıcak. Yorgun olan kalbimi iki adım yürüyüş bile perişan ediyor. Ama hemen endişelenme, son görüştüğümüz zamandan çok daha iyiyim. Gözümü açtığımda kendimi bir ayçiçeği tarlasında bulmuyorum en azından. Sefil hayatımı düzene soktum sayılır. Günlerimin çoğunu evimin duvarları arasında trompet çalarak ve yazarak geçiriyorum.

Kitap bu defa beni çok zorluyor. Bazen gece gündüz ayırt etmeden sanrıya kapılmış gibi yazıyorum. Uykusuzluktan halüsinasyonlar görüyor, gerçekle hayali birbirine karıştırıyorum. Sonra bir anda her şey susuyor içimde. Acıtan bir sessizlik başlıyor. Ucundan yakalamaya çalıştığım görüntüler, konuşmalar zift dolu karanlık bir kuyuda yitip gidiyor, yakalayamıyorum. O zaman da sadece müzik yapmak istiyorum. Kafamın içinde sürekli yeni melodiler. Kıskanç iki sevgili arasında paylaşılamayan adam gibiyim. Bazen hangisinin kolundayım bilemiyorum. Biri alıyor öteki bırakıyor. Hep aldatıyormuş hissi ile yaşamak çok zor. Okumaya devam et

Öykü kategorisine gönderildi | , ile etiketlendi | Yorum yapın

Rumca Söylenen Şarkı – Güven Pamukçu

Kuzma Sergeevich Petrov-Vodkin

Köşelerine baktım. Yükselen kısımlarına…
…ne dersiniz ona: prizma mı? Ben isim veremem şimdi.
Bilmiyorum çünkü. … Öyleyse onun dik kesiti gibi.
Dışa bakan.
Duvarın…
…duvarların! İnsanlar geçsin diye, arabaların;
at, öküz arabalarının…
Yerler mi? İncelikli; oluklu, taş döşeme… …sokaklar!
Dar!

(Sen bu sokaklarda yürümüş müydün; adını hayal ettiğim…?
Yürüyüp… …kavuşmayı… Kavuştun mu? O da sana.
Harnubun dalları arasına saklanıp soyundunuz muydu?
Çıkarıp vücudunuzu ortaya, -dalların arasında hem de
gecenin içinde -oraya…)
Okumaya devam et

Öykü kategorisine gönderildi | ile etiketlendi | 1 Yorum