
Mustafa Horasan
Kiremitleri ufalayıp ormanın ortasına dökmüşler, adı yürüyüş yolu olmuş. Yıllardır ayakkabılarımın tabanını boyuyor tozu. Her geçen sene biraz azalsa da istemiyorum o bulaşık renkli şeyi üzerimde taşımayı. Sonra eve git, ayakkabılarını makineye at, ona uygun renkte başka bir ayakkabı daha bul. Makine boşa çalışmasın çünkü. Suyu keyfimize göre harcamayalım. Hem az doldurunca kazana çarpa çarpa ağzı burnu şaşırıyor ayakkabılarımın. Kurutması peki? Kurumaz da kokarsa ne yapmak gerekir? Gördünüz mü kiremitlerin başıma ne işler açtığını!
Eğer bir gün kiremitler yüzünden ağlarsam bilin ki bu sadece kiremitler yüzünden değildir. Çünkü o ormanda içime kocaman taşlar oturtan bir sürü şey geliyor aklıma. Bir keresinde adamın biri atla çıkmıştı karşımıza. Üzerinde binici kıyafetleri, vay senin hobine tüküreyim diye sınıf kinimi yüklenmiştim. Karşıdan gelen başka bir adamın muhtemelen eşi ve yanındaki çocukların annesi olan kadına yüksek tonda söylediği sözleri anlamamış ama “…hep böylesin zaten” kısmında tam karşılarına denk gelmiştim. Senin de erkekliğine tüküreyim, dırdırın batsın. Başka bir gün de kendime tükürmüştüm. Köpeğim sevgilimle birlikte önümden yürüyordu. Onlara bakıp nedir senin derdin, işte sahip olduğun her şey gözünün önünde ışıldıyor, mutlu olmamak için kafanda neler uydurup duruyorsun diye. Okumaya devam et