
Bir zamanlar bir ressam varmış. Minicik çok güzel bir resim yapmış, onu aynadan görebileceği bir yere koymuş. “Böylece mesafe iki katına çıkıp resmi yumuşatıyor, öncekinden çokdaha güzel oldu,” demiş.
Ormandaki hayvanlar, bu haberi ev kedisi sayesinde öğrenmişler. Kedi, diğer hayvanlardan büyük saygı görüyormuş, çünkü son derece kültürlü, zarif ve medeniymiş, öylesine nazik ve asilmiş, diğerlerinin daha önce hiç bilmediği ve öğrenince de emin olamadıkları şeyleri onlara anlatabiliyormuş.
Bu yeni dedikodu hayvanları acayip heyecanlandırmış. Onu enikonu anlamak için sorular sormuşlar. Bu resmin nasıl bir şey olduğunu sormuşlar, kedi de anlatmış.
“Yassı bir şey,” demiş, “fazlasıyla yassı, fevkalade yassı, büyüleyici şekilde yassı ve zarif. Ve, ah, çok güzel!”
Bu cevap hayvanları adeta kendilerinden geçirmiş, resmi görmek için dünyaları verebilirlermiş artık. Ayı, “Onu bu kadar güzel yapan nedir ki?” diye sormuş.
“Görünüşü,” demiş kedi.
Bu, hayvanlarda hem hayranlık hem şüphe yaratmış. Artık eskisinden de heyecanlılarmış. İnek sormuş:
“Ayna nedir?”
“Duvarda bir delik,” demiş kedi. “O deliğe bakıyorsun ve orada resmi görüyorsun. O hayal edilemez güzelliği içinde öyle hoş ve büyüleyici ve ruhani ve ilham verici ki başın fıldır fıldır dönüyor, zevkten neredeyse bayılıyorsun.”
Eşek o ana dek hiç ağzını açmamışmış, fakat içinde yavaş yavaş şüphe uyanmaya başlamış. Daha önce böyle güzel bir şeye hiç rastlanmadığını, muhtemelen şu an da böyle bir güzelliğin gerçek olmadığını söylemiş. Demiş ki bir güzelliği köpürtmek için bir dolu uzun kelime kullanmak gerektiğinde, şüphelenmek zamanı gelmiştir. Bu şüphelerin diğer hayvanlar üzerinde yarattığı etkiyi görmek zor değilmiş, bu durumu gören kedi dargın oradan ayrılmış. Konunun birkaç gün lafı edilmemiş, fakat bu arada merak yeniden yeşermeye başlamış, ilgi yeniden canlanmış. Hayvanlar, elinde hiç kanıt olmadan sırf resmin güzel olmadığı şüphesiyle kendilerine keyif verebilecek bir şeyin tadını kaçırdığı için eşeğe saldırmışlar. Eşek hiç oralı olmamış, gayet sakinmiş. Kendisinin mi kedinin mi haklı olduğunu anlamanın bir yolu olduğunu söylemiş. Gidip o deliğe bakacakmış, sonra da dönüp gördüklerini anlatacakmış. Hayvanlar hem ferahlamış hem de memnun olmuşlar. Eşekten hemen gitmesini istemişler. Eşek dedikleri gibi yapmış. Fakat nerede durması gerektiğini bilememiş, dolayısıyla yanlışlıkla resimle aynanın arasında durmuş. Sonuçta resmin hiç şansı olamamış, görememiş onu. Eve dönmüş ve demiş ki:
“Kedi yalan söylüyor. Delikte bir eşekten başka bir şey yoktu. Görünürde düz bir şeyin esamisi okunmuyordu. Yakışıklı ve dost canlısı bir eşekti, ama sonuçta eşekten başka bir şey yoktu.”
Fil sormuş:
“İyice baktın mı? Yaklaştın mı?”
“Gayet iyi baktım, Hayvanlar Kralı Hathi. O kadar yakındım ki burunlarımız birbirine değdi.”
“Çok tuhaf,” demiş fil, “kedi daha önce hep doğruyu söylerdi, yani bildiğimiz kadarıyla. Hadi bir kez daha deneyelim. Baloo, sen git de bak şu deliğe. Sonra da gel bize anlat.”
Böylelikle ayı gitmiş. Döndüğünde demiş ki:
“Kedi de eşek de yalan söylüyor. Delikte yalnızca bir ayı vardı.”
Hayvanların şaşkınlığı ve merakı büyükmüş. Artık her biri kendisi deneyip gerçeğe ulaşmak istiyormuş. Fil her birini sırayla göndermiş.
Önce inek gitmiş. Delikte tek gördüğü bir inek olmuş.
Kaplanın da gördüğü yalnızca bir kaplanmış.
Aslan da göre göre bir aslan görmüş.
Leopar yalnızca bir leoparla karşılaşmış.
Deve sadece bir deve görebilmiş.
Hathi küplere binmiş. Bu işi çözmek için bizzat gitmesi gerekiyorsa gidip şu gerçeği ortaya çıkaracakmış. Döndüğünde olduğu gibi tüm tebaasını yalancılıkla suçlamış, kedinin ahlaki ve zihinsel gafleti yüzünden amansız bir öfke içindeymiş. Çünkü delikte bir filden başka bir halt olmadığını görebilmek için anca gözü bozuk bir ahmak olmak lazımmış.
KEDİNİN ÇIKARDIĞI DERS
Bir metin ve kendi hayal gücünün aynası arasında dikildiğinde, beraberinde ne götürürsen orada onu bulursun. Kulaklarını göremeyebilirsin, fakat oradadırlar. – Mark Twain
1909
Çeviren: Güneş Soybilgen