İçeriğe geç

Sıradan – İnci Salkaya

Esther Roullette

“Kapıya vuruluyor duymuyor musunuz? Verin feneri verin, bu saatte pek hayırlı değil.” Fener bir iki göz kırptıktan sonra yandı. “Bok yiyenin pili gene bitiyor.”

Kemerli ocağın içindeki sobadan sızan ışık maviye çalıyor. Duvarlar is. Kesme taşlara çakılmış mıhlarda kulplu kazanlar asılı. Karşılıklı iki tahta sedirde döşekler serili. Birinde Mıstık’ın kardeşi uyumakta.

Nene kapıyı zorlanarak açtı. “Oy gözüne… Bu da şişti.” Eşiğe yığılmış kar içeriye döküldü.

Burnu mor. Kirpikleri buz tutmuş. Beyaz şal kafasına birkaç kez sarılmış. Omuzlarına dolaşık ipleri tutan parmakları siyah. Şişik. Dizlerine uzanan hırkasının önü yanlarından daha yukarıda. Feneri bir orasına bir burasına tutuyor. “Vah vah! İndir yükünü kızım, indir. Yalnız mısın?” İndirmeye yeltenmedi. İplere yapışmış parmakları kendiliğinden kurtuldu. Kolları fırlatılmış gibi bacaklarına çarptı. Sırtındaki odunlar döküldü. Vücudu geriye devrildi sonra iki büklüm öne eğildi. “Ih!” Ellerini kasıklarına götürdü. Hemen çekti. Ayalarıyla üst baldırlarını eziyor. Gerilmiş yanakları patlayacak gibi. “Ih!” “Ha kızım? Söyle. Eyleme onu. Gel kızım. Ey gidi dondun. Çıkar üstünü. Uy nenem. Oldun sucuk su. İki canlı mısın?”

Olduğu gibi sobanın önüne çöktü. Mıstık, kardeşinin yanında. Kapanmak isteyen çipil gözlerini inatla açıyor. Dede yorganıyla fenerin camını siliyor. Nene duvara oyulmuş dolaptan eline gelenleri ışığa tutuyor. Bazılarını geri koyup bazılarını omuzunun üzerinden döşeğe bırakıyor. Su dolu güğümü sobanın üzerine koyup süt bakracını indiriyor. Ateşe birkaç odun daha atıyor. Mıstık, “Yıkanacak mıyız nene?” diye sorunca hepsini gülme alıyor. Kadının sadece gözleri gülüyor.

Dede, “Sen Livera’dan Kolsuz Emin’in gelini değil misin? Çok iyi adamdı rahmetli. Oğulları hiç ona çekmemiş. Adın neydi kızım senin? Niye düştün yola bu ayazda? Karın geleceği ayamdan belliydi,” dedi. Döşeğine oturduğundan beri ilk kez konuşuyordu. Sırtı kadınlara dönük.

“Gecelemeden dönerim demiştim emice,” dedi, sustu kadın. Dişlerini dudaklarına geçirdi. Bacaklarını uzattı. Sobanın altındaki odunlar yuvarlandı. Dedenin sese dönmesiyle yorganını sırtlanıp dikilmesi bir oldu. Karısına baktı. Elini yumruk yapmış kapı tıklatır gibi kendi kafasını tıklatıyor. “Neyse ne. Uşağı da al, ahıra inin. Bu gelin bizimle kıvrılır şuracığa. Zaten sabah oldu.”

“Bana ne, ben ahıra inmem. Ambarın üzerinde yatayım,” dedi Mıstık. “Haydi uşağım. Feneri al düş önüme. Sensiz korkarım,” dedi dede. Mıstık, kardeşinin yanından sanki uçtu dedesinin yastığına doğru. Feneri aldı açtı kapadı. Sonra bir daha. “Bozacaksın eşşoğlusu,” dedi dede. “Arkamızdan sürgüyü çekin.”

Dede gözlerini kapadı. Başlarının üzerindeki tahta zemin gıcırdadı. Bir inilti geldi. Ardından bebek ağlaması. “Aha kardeşim uyandı,” dedi Mıstık. Feneri açıp kapadı.

“Oynama diyorum sana.”

“Bak dede giderim korkarsın ha!” Dedesi torununu sımsıkı kavrayıp ayaklarını kendi ayaklarının arasına aldı. “Bak eşşoğlueşşeğe, dedesini tehdit ediyor.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir