
Kahvemi aldım, kasadan uzaklaşırken içeriyi taradı gözlerim, boş bir masa ve oturacak bir yer aradım, yoktu, herkesin önünde soğumuş veya birazı içilmiş bir kahve bardağı duruyordu, ekranlar açıktı, herkes ekrana bakıyordu, kimse kimseyle konuşmuyordu, beni fark eden de yoktu, kahve siparişi verenler de ellerindeki cihaza bakıyor ve yarım ağızla kendi kendilerine bir şeyler geveliyordu, siparişi alan görevliler de başka bir ekrana bakıyordu, hadi içerde yer yoktu bunu anladım, ama dışarıya baktığımda orada da yer yoktu, yalnız oturan insanlarla doluydu kafenin bahçesi, iki kişinin yan yana ya da karşılıklı olduğu masalarda da kimse birbiriye konuşmuyordu, insanların dikkati başka yerdeydi, o ışıltılı cama bakıp kâh gülüyor kâh üzülüyor, bazen de ifadesiz kalıyorlardı, elleri sürekli hareket ediyordu, parmaklar ekrana dokunuyor ve hazır bir cevabı kopyalıyor ya da var olan bir emojiyi karşı tarafa iletiyordu, ses yoktu, kulaklıklar takılıydı, kimse kimseye bakmıyor, kimse göz teması kurmuyordu, neden böyleydi çözemiyordum, kahve bardağı petrol artığındandı, elim yanmaya başlamıştı, insanların iletişim kuramadığı bir alandaydım, sonunda makineler ruhumuzu ve düşüncelerimizi ele geçirmişti belki de, bana öyle geliyordu, yeni doğan çocuklar ağlamıyordu, önlerine konan telefon ekranını kaydırıp kocaman gözlerle saçma videolara bakıyorlardı, okullarda dijital eğitime geçilmişti, uçaklar kendi kendine uçuyor, gemiler otomatik pilotta gidiyor, otomobiller sürücüsüz ilerliyordu, kargolar evlere drone’larla bırakılıyordu, tek tıkla sipariş verebiliyordu herkes, reklamlar insanları onlarca yıldır manipüle ediyordu, tüketim çılgınlığı had safhadaydı, kimse olan bitenden rahatsızlık duymuyordu, çünkü insanoğlunun kelimeleri de yaşam enerjisi de tükenmişti; durdum, peki ben bu kahveyi nasıl sipariş ettim, diye düşündüm birden, içim ürperdi, son birkaç kelimemi de harcamış ve online sipariş mi vermiştim yoksa, hatırlamıyordum, aklımda kalan tek şey elimin yanıp kahvemin yere dökülüşünü izlememdi… kahvem etrafa saçılmıştı, kimse oralı bile olmadı; ekrana bakmaya başladım, gülmeme-üzülmeme-kendimi konuşarak ifade etmeme-arkadaşlarımın doğum günlerini hatırlamama gerek yoktu, yürürken bile bu ekrana bakarak yaşamak her şeyden daha güzeldi… uyuşmak ve yavaş yavaş ölmek böyle bir şeydi… bir kafede değil, bir ötanazi kampında olduğumu çok geç anladım. – Kadir Aydemir
Sonu suprizli öykü kaleminizr sağlik. Yitik Ulke den çikan siir ve oykü kitaplarinin gercekten seçici oldugunu düşünuyorum. Oykudeki gibi siradann bir kahve dükkañi diye baslayip bakalim kim kime rastlayacak diye düsunup tamamen farkli bir son. Okuyucus sabırla okumali.Kurmaca budur dedirtiyor.