
Dışarda gördüğüm kadarıyla dünya bizden daha vızıltılı dedi, arı. Dünya ne demek, dedi diğer arı.
Bak şu gördüğün tepeye kadar her yer dünya, dedi ilki. O da olmasaymış, düz olacakmış, dedi ikinci.
Sonra bana döndü ve dedi ki, ben niye ikinci oluyorum en baştan. Şunu doğru yaz.
Peki, dedim. Dışarda gördüğüm kadarıyla dünya bizden vızıltılı, dedi daha önce ikinci olan arı.
Hop! Daha önce ikinci demen bir ayırımcılık, ayrımında mısın yazar?
Bakın bu kadar müdahale ederseniz, yazamam. Hem nerden çıktı, ayırımcılık falan.
Yazar olarak özgür davranamayacak, sözcükleri, karakterleri, olay varsa olayı, yoksa çıkartmayı
yapamayacaksam, bir şey yazılamaz. En en en baştaki arı; bak, dedi, bam teline soktun,
vızıltıyı gediğine, böyle diyerek, diğerine.
Yine oldu dedi, bana muhalif arı. Ne oldu? dedim. Diğeri demek ötekileştirmektir.
Arı kardeş, dedim, sözüm size, dünyanın bütün arıları birleşin! Sokacağınız çok kişi
ya da yapacağınız milyonlarca kilo bal var.
Ben bu öykünün bir parçası olmayacağım yazar. Sen git kendine kendin gibi taze bir bahar değil de, ne bileyim, bir masal seç. Git orda anlat vızıltılarını. İşi yine ticarete döktün.
Bu yeni zaman yazarları nerdeee, Lafonten nerde?
İşiniz gücünüz slogan. Hemen bize de uydurdun bir tane.
Neyse ben uçuyorum çiçeklere. Hadi gidelim, bırak şunu, dedi, öbürüne.
O olmadan da biz nektar toplarız, çiçeklerden. – Oğuzhan Akay