
Bergin Azer
Bergin Azer’le Yitik Ülke Dergi için konuştuk.
Söyleşi: Kadir Aydemir
*
-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?
Kitaplarımın hepsi biyografik tarihi roman türünde. Son çıkan kitabım Bir Adam Beş Hayat aslında ilk yazmaya başladığımdı. O kadar çok katmanlı, farklı ülkelere yayılmış bir hikâyeydi ki, çok zorlandım. Araya diğer kitaplar giriverdi. Zaten hepsi belli dönemlerde kısa ama uzun örtüşüyor.
Hikâyelerin hepsini günlükler, mektuplar ve dönem gazete ve olaylarıyla harmanlayarak oluşturdum. Ön planda kişinin hayatını işlerken, arka planda ülkemizde olanları, değişimleri yazdım. Bir nevi sıkıcı olmayan tarih dersi gibi olsun istedim. Kullandığım mektuplar, söz uçar yazı kalır lafının ne kadar doğru olduğunun kanıtı.
Çocukluk arkadaşım, dostum, sırdaşım Mehmet Hürbaş’ı çok zamansız kaybettik. Kızı, gençlik anılarımızı sorunca, onun için yazdığım notlar, Bir Diplomat Çocuğunun Anıları‘na dönüştü, zaten o kitabı Memo’nun aziz hatırasına adadım.
Şimdi yazdığım kitap ise halam Nurdan Erimtan’ın, annesinin bir hatırasını bana anlatmasıyla aklımda filizlendi. Gerçek olaylar üzerine kurguladığım bir hikâye. Daha başlamadığım kitap ise zamanında Türkiye’yi çalkalamış iki olayı harmanlamak istiyorum, şimdilik sadece notları toparladım.
-Şimdi kitaplarınıza bakınca ne düşünüyor ne hissediyorsunuz? Sizdeki karşılıkları nelerdir?
Bir insanın gerçek ölümü, onu hatırlayan son insanın gidişiyle olduğuna çok inanıyorum. Yazdığım kitaplardaki kişiler benden sonra da yaşamaya devam edecek, benden sonra da onları hatırlayacak insanlar olacak. Bendeki karşılığı bu.
-Bir daktilonuz, dolmakaleminiz ve defterleriniz var mı? Bunları hiç kullandınız mı-hâlâ kullanıyor musunuz?
Çocukken dedemin ve babamın daktilolarıyla oynar, yazardım ama bilgisayara geçtiğimizden beri artık daktilo yok. Dolmakalemim her zaman var ama maalesef eskisi kadar sık kullanmıyorum.
Defterlerim tabi var. Her kurguladığım hikâye için ayrı defter, akışı hikâye yazmayı, her yıla iki sayfa ayırarak hikâye iskeletini kurgulamayı, en arkaya notlar alıp bunları kullandıkça üzerlerini çizmeyi seviyorum.
-Çalışma stilinizi bize anlatır mısınız? Nasıl ve ne zaman yazıyorsunuz, neyle yazıyorsunuz? Beslenme kaynaklarınızı merak ediyorum…
Bazen haftalarca kâğıda, daha doğrusu bilgisayara hiç dokunmadığım oluyor ama kafamda sürekli kurgulayıp evirip çeviriyorum. Yeni edindiğim bilgileri not ediyorum. Zihnimde hazır olduğunu hissettiğim an bazen saatlerce yerimden kalkmadan yazdığım oluyor.
Eğer evde veya masa başında değilken aklıma bir şey gelirse artık cep telefonlarının not bölümlerinden, aplikasyonlarından faydalanıyorum.
–Şu saçma yanılsama çağında ve dijital ortamda, okumaya-yazmaya gerçekten de odaklanabiliyor musunuz? Cevap evetse bunu nasıl başarıyorsunuz?
Evet. Tek kelimeyle evet. Seyahatte, yürüme bandında, plajda, uçakta, bir şey beklerken, takside, metroda her zaman okurum. Çocukluğumdan gelen bir alışkanlık. Lisan bilmediğim ülkelerde yaşadığım zaman kitaplar bazen tek arkadaşımdı. Küçükken edinilen alışkanlıklar değişmiyor işte. Kitap okunan evdeki çocuklar kitap okur, neticede çocuklar ebeveynlerinden ne görüyorlarsa, onu taklit ederler. Şimdi e-kitaplarla seyahatte birkaç kitap okumak çok kolaylaştı. Ama sayfa çevirmenin keyfini vermiyor, o başka bir konu.
-Yazma disiplininizi neye borçlusunuz?
Sevdiklerimden uzak geçirdiğim tüm çocukluk hatta ergenlik döneminde yazdığım ve bana gelen mektuplar tek iletişim kaynağımızdı. Yazmak da bir alışkanlıktır. Anneannem klasik manada günlük değilse bile o gün yaptıklarını, yaşadıklarını kısa not olarak ajandasına yazardı. Ondan gördüğümü uzun yıllar devam ettirdim, dolayısıyla yazma alışkanlığım ilkokul birden beri var
-En sevdiğiniz yazarlar ve kitaplar, hatta baş ucu kitapları nelerdir?
En sevdiğim yazarlar diyemem ama bazı kitapları çok severim, bende yerleri çok ayrıdır.
- Dedemin kütüphanesinden aldığım ve hâlâ baş ucumda duran Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu.
- Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak romanı, ki şu anda yazdığım kitaba ilham kaynağı oldu.
- Ömer Seyfettin’in romanları ne kadar ürkütücüyse, kısa hikâyelerini o kadar severim, özellikle beşinci kitabı. Buradan çok alıntı yaparım, kaynak göstererek elbette.
- Aziz Nesin’in Tatlı Betüş’ü ve Ayşe Kulin’in Aylin kitaplarını Bir adam Beş Hayat romanımı yazarken çok düşünmüştüm.
- Kenize Murat’ın Türkçesi Saraydan Sürgün’e olarak tercüme edilen romanı.
- Yazarı bilinmeyen İki Çalgıcının Seyahati romanı, on yaşımdan beri başucumda durur. Resmen ezberledim.
- Aldous Huxley’in Brave New World‘ü.
- Dünya klasiği olan Ferenc Molnár’ın yazdığı Pal Sokağı Çocukları.
- 16. Yüzyıl Ming Hanedanlığı dönemi yazılan Maymun Kral Sun Wukong.
- Louis de Bernières’in Çanakkale Savaşı’ndan bir kesit anlattığı Kanatsız Kuşlar, okurken kaç kutu kâğıt mendil kullandım, hesabını bilmiyorum.
Listeyi çok ama çok uzatabilirim…
–En sevdiğiniz yönetmenler ve filmler hangileri?
Gene spesifik olarak yönetmen seçmem ama sevdiğim filmler arasında saydığım
* 1927 yılında çekilmiş ilk kurgu bilim kurgu filmi olan Metropolis,
* 16. yüzyılda Venedik’te geçen, ilk kitabı basılan kadın şair ve yazar sayılan Veronica Franco’nun hayatının anlatıldığı Dangerous Beauty,
* Klasik Fransız komedilerinden Louis de Funès’in tüm filmlerini,
* Roma’daki arenanın işleyişini canlandırdığı için Gladyatör,
* Godfather I ve II (son film diğerleri gibi değil)
* Umberto Eco’nun romanından uyarlanan Gülün Adı, filmden ne kadar keyif aldıysam kitabında o kadar ızdırap çektim.
* Finding Forrester, Mrs Brown, Schindlers List… Galiba tarih filmlerini gerçekten seviyorum
-Bugüne kadar okuyamadığınız ama hep okumak istediğiniz kitap-kitaplar hangileri? Aynı soruyu filmler için de sormuş olayım…
Maalesef Dostoyevski’nin kitaplarını birkaç kere denememe rağmen okuyamıyorum. Pes ettim… Filmler için isteyip seyredemediğim olmadı.
-Yazmak sizde neyi değiştirdi? Yazmasaydınız ne olurdu?
Çalışma hayatımda masa başında geçtiği için yazmak beni değiştirmektense masa başında tutmaya devam ediyor. Yazmasaydım bende duran arşiv kullanılmamış olurdu.
-Her yazar biraz da otobiyografik hikâyesine tutunur, aslında onu deşer, onu yazar bana göre. Dünyaya bir daha gelseniz yine aynı aileden, aynı kişi olmak ister miydiniz? Neden?
Kesinlikle evet. Zaten kitaplarımdan biri benim çocukluk anılarım. Diğer üç kitap ise Cumhuriyetimize faydalı olmuş, üç aile bireyinin hayatları. Şu anda yazdığım kitabın temelinde, yayımlanmış kitaplarım için araştırma yaparken topladığım ama kullanmadığım bilgilerden oluşuyor. Aile büyüklerimin anlattıkları, onları bıktırana kadar sorduğum soruları iyi ki sormuşum.
-Yazmaya devam edecek misiniz, aklınızda neler var?
Araştırma yaparken konudan bağımsız bir şey çok ilgimi çekince, ayrıca dosyalıyorum. Onlar beklerken aklımda yeşeriyorlar. Şimdi bitirmekte olduğum kitap öyle oldu. Bunun için araştırırken de bir sonrakinin tohumlarını buldum. 1970’lerde, İstanbul’da yaşanan ve Türkiye’nin günlerce konuştuğu bir olay
-Yazmak isteyen gençlere önerileriniz var mı?
Bir yerde okumuştum, yazabilmek için iyi okur olmak lazım. Çok okumak lazım, bence. Sonra o yazıya bir şekilde dökülüveriyor. Ben her ailede müthiş karakterler olduğuna, her ailenin anlatılması gereken hikayesi olduğuna çok inanıyorum. Bir şekilde bunları gelecek nesillere aktarmak gerek. Yoksa hafızasız, köksüz, nasıl toplum olabiliriz?
Söyleşi – Kadir Aydemir