Nalân Tuntaş’la Yitik Ülke için konuştuk…
Söyleşi: Kadir Aydemir
*
-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?
Konuların aklıma düşüşü her zaman aynı olmaz. Genellikle o sırada yaşadığım duygular beni o konuyu romana çevirmeme iter. ‘Zor Yıllar’ adlı kitabımın temelini ailem attı. Kurtuluş Savaşı’nda Kazım Karabekir’in Kolordusu’nda çatışan dedemin yaşamını yazma fikri ilk kez dayımdan çıktı. Kendisi de bir asker olarak aynı bölgede bulunmuştu. Madem kitap yazıyordum, dedemin yaşamını neden yazmayacaktım? Sağ olsun kendisi de bana çok ışık tuttu. Annemle teyzem de bu fikre gönülden katıldılar. Onlar da dedemin doğuda görev yaptığı birçok ildeki yaşamlarını anlattılar. Böylece aklıma giren fikri romana çevirme olasılığı doğmuştu. ‘Arşipel’in Çocukları’nda yine buna benzer bir şey oluştu. Dayım Kıbrıs Savaşı’nda binbaşı olarak görev almıştı. C 111 borda numaralı amfibi ana gemisinde görevlendirilen binbaşıydı ve harekâtı o yönetiyordu. Yine etkileyici bir konu karşısındaydım ve bu fırsatı elimden kaçıramazdım. Türklerin Kıbrıs’tan çekilmelerinin sonucunda konu kurguya dönüştü. Binbaşı Erkal’ın bir Ege adasına taşınıp orada geçirdiği günleri kurgulayıp yazdım. ‘Kasabanın Pençeleri’ adlı kitabın eskiye dalıp zihnimin Söke’de yaşadığım günlere yönelmesiyle aklıma düştü. İyisiyle, kötüsüyle bir kasabayı anlatabilirdim. Gerçi romanımda yer alan kasaba Anadolu içlerindeydi. Feodal bir yapısı vardı. İstanbul’da okuyan İzmirli bir kızın rastlantıyla o kasabaya gelin gidişiyle ilgiliydi. Kasaba sıkıcıydı, dağların arasında kalan karanlık bir yerdi, insanları kültürel açıdan gelişememişti. Kendinizi o kızın yerine koyun. Ailesi bu evliliğe karşı çıkmıştı. Dolayısıyla onlardan yardım istemesi olanaksızdı. Kitapta konu gitgide hareketlendi ve bir cinayetle roman sona yaklaştı.
-Şimdi kitaplarınıza bakınca ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz? Sizdeki karşılıkları nelerdir?
Kitaplarım her ne denli kurgu olsa da benden bazı unsurları taşıyor. Gölge Kadın’da Kolej’de okuduğum yılları, öğretmenlerimi, arkadaşlarımı anlatırken yakalıyorum kendimi. Zor Yıllar’da dedemin, Arşipel’in Çocukları’nda dayımın anılarını alıyorum. Kasabanın Pençeleri’de yıllarca oturduğum kasabadan esinleniyorum. Zirvede adlı kitabımda tutkun olduğum karlı dağlarla ve kayakla buluşuyorum. Zümrüt’de gençliğimizin Türkiye’sinden kesitler alıyorum.
-Bir daktilonuz, dolmakaleminiz ve defterleriniz var mı? Bunları hiç kullandınız mı-hâlâ kullanıyor musunuz?
Maalesef artık daktilo kullanmıyorum. Bilgisayarın rahatlığına alıştıktan sonra daktilo zor geliyor. Birçok yerde kalemlerim bulunuyor. Ara sıra not almak için de bir iki defter bulunduruyorum.
-Çalışma stilinizi bize anlatır mısınız? Nasıl ve ne zaman yazıyorsunuz, neyle yazıyorsunuz? Beslenme kaynaklarınızı merak ediyorum…
Ben yazmak için ilham gelmesini bekleyen insanlardan değilim. Hemen her gün evde belli bir saatte oturup az da olsa yazıyorum. Bir kitabı yazmam aşağı yukarı üç yılı buluyor. Yazma konusunda sabırlıyım. Acele etmiyorum. Roman bittikten sonra da onu bir kenara bırakıp birkaç ay okumuyorum. Böylece kitaba biraz yabancı gözüyle bakıp hatalarımı görebiliyorum. Beslenme kaynaklarım sokak ve kitaplar. Sokakta yeterince malzeme var. Okumaktan da çok besleniyorum. Okumak benim en sevdiğim hobim.
-Şu saçma yanılsama çağında ve dijital ortamda, okumaya-yazmaya gerçekten de odaklanabiliyor musunuz? Cevap evetse bunu nasıl başarıyorsunuz?
Kitap okuyan sayısı çok az olmasına karşın ben zaman yaratarak okuyorum. Okumayı ve yazmayı meslek olarak görüyorum. Bu zamanda insanın dikkatini dağıtacak şeyler gerçekten çok fazla. Sosyal medya en çok zaman alan uğraşların başında geliyor. Benim sosyal medyaya ayırdığım zaman günde on beş dakikayı geçmediği için okumaya daha çok zaman ayırabiliyorum.
-Yazma disiplininizi neye borçlusunuz?
Ben her zaman çoğu konuda disiplinli bir insan oldum. Gerek yazma gerek okuma gerekse spor yapma konularında iradeliyim. Yazma disiplinini de buna borçluyum.
-En sevdiğiniz yazarlar ve kitaplar, hatta baş ucu kitapları nelerdir?
En sevdiğim kitaplar ve yazarlar:
Abşalom, abşalom – William Faulkner
Dava – Franz Kafka
Büyülü Dağ – Thomas Mann
Körleşme – Elias Canetti
Lolita – Vladimir Nabokov
Tutunamayanlar – Oğuz Atay
Bir Gün Tek Başına – Vedat Türkali
Kuyucaklı Yusuf – Sabahattin Ali
İnce Memet – Yaşar Kemal
Beyaz Diş – Jack London
-En sevdiğiniz yönetmenler ve filmler hangileri?
En sevdiğim filmler ve yönetmenler:
Guguk Kuşu – Milos Forman
Doktor Jivago – David Lean
Oteldekiler – Murat Belge
Hayat Güzeldir – Roberto Benigni
Bisiklet Hırsızları – Vittorio De Sica
Gel ve Gör – Elem Klimov
Lolita – Andrian Lyne
Piyanist – Roman Polanski
Ateşböceklerinin Mezarı – Isao Takahata
Sophie’nin Seçimi – J. Pakula
-Bugüne kadar okuyamadığınız ama hep okumak istediğiniz kitap-kitaplar hangileri? Aynı soruyu filmler için de sormuş olayım…
Okumak isteyip de okuyamadığım kitap James Joyce’un Ulysses’i. İzlemek isteyip de izleyemediğim film Steven Spielberg’in yönettiği Schindler’in Listesi.
-Yazmak sizde neyi değiştirdi? Yazmasaydınız ne olurdu?
Yazmak benim hem iyi hem kötü yönlerde değişmeme neden oldu. Çalışma hayatım olmadığından doğal olarak yaşamım renklendi. İmza günlerine, panellere, söyleşilere katıldım. Yalnız beni daha asosyal bir insan yaptı. Daha önceleri çok arkadaşım vardı ama yazmaya başladıktan sonra çoğuyla görüşmemeye başladım. Okumak ve yazmak yalnızlık gerektiriyor.
-Her yazar biraz da otobiyografik hikâyesine tutunur, aslında onu deşer, onu yazar bana göre. Dünyaya bir daha gelseniz yine aynı aileden, aynı kişi olmak ister miydiniz? Neden?
Yine aynı aileden aynı kişi olmak isterim. Bunu da bu yaşa geldikten sonra anladım. Babam çok evhamlı bir insandı. Çok şeyden sakınılan bir çocuk oldum. Bisiklete bile binemedim. Bütün bunlar uzun yıllar boyunca aklımı kurcaladı ama zaman geçtikten sonra mutlu bir çocukluk geçirdiğimi anladım. Geçmiş yaşamımdan mutluyum.
-Yazmaya devam edecek misiniz, aklınızda neler var?
Yazmaya devam edeceğim. Okumak ve yazmak benim için yemek içmek gibi bir gereksinim. Şu an aklımda bir iki konu var ama henüz olgunlaşmadı. Şimdilik okumayla yetiniyorum.
-Yazmak isteyen gençlere önerileriniz var mı?
İmza günlerinde yazar olmak isteyen çok genç tanıdım. Çok heveslilerdi. Hepsine aynı soruyu sordum: Kitap okuyor musunuz? Ne yazık ki çoğu okumayı sevmediklerini söyledi. Hepsi de kendi hayat hikâyelerini yazmak istiyor. Diyelim ki yazdılar, ondan sonra ne olacak?
Düş kırıklığına kapılacaklar. Okumadan insan nasıl yazar?