
Apartman dairem, bilmem kaç yıl önce inşa edilmiş, tek katlı, yan yana iki ayrı bölmeden oluşan, artık kimsenin yaşamadığı yıkık dökük evlerin arasında sıkışıp kalmış, eski bir ahşap binanın içinde yer alıyor. Birbirine yaslanmasalar çoktan çökmüş olacak üç eski barakayı gözünüzün önüne getirin; işte manzara tam da bu. Yaşam alanım, bir tatami [1] odası, tek gözlü bir ocakla yetinen minicik bir mutfak ve damlatan bir duş kabininden ibaret. Bir tane bile depolama alanı yok. Arka tarafta, çamaşır kurutmak için ayrılan daracık yer neredeyse tamamen klimayla kaplı ve arkamdaki evin duvarı üzerime doğru yaklaşıyormuş gibi hissettiriyor.
Ben taşındığımda yan dairede bir kadın yaşıyordu, ama emlakçı adını vermemişti; kapısındaki isimlik güneşte solmuş, boş ve sararmıştı. Onunla hiç muhabbetimiz olmadı. Tombulca bir kadındı; uzun ama bakımsız, dağınık saçları vardı, hep aynı kıyafetleri giyerdi. Yargılamak bana düşmez belki ama, düzenli bir hayatı olduğunu ya da temizliğe önem verdiğini söylemek zor. Onu ziyarete gelen de olmazdı. Onu her gördüğümde, kambur duruşunda hayata karşı kayıtsızlık mı vardı, bitkinlik mi, yoksa çoktan vazgeçmişlik mi, belki de hepsi birden, bunu ayırt edemesem de, o çökkün hâli bir şeyler fısıldardı bana.
Yorum Bırak