Faruk Duman’la Söyleşi – Kadir Aydemir

Faruk Duman

Faruk Duman’la Yitik Ülke Dergi için konuştuk.

Söyleşi: Kadir Aydemir

*

-Kitaplarınızın aklınıza doğuş hikâyelerini ve gerçeğe dönüşme yolculuğunu bizimle paylaşır mısınız?

Düşünceler, görünümler, öykü ya da romana dönüşebilecek olay parçaları aklıma geldiği zaman, onları genellikle unutmamaya çalışırım. Belki bazılarını not ederim. Aradan geçen sürede onlar aklımda tamamlanmış olur… Yani sürekli, yazılacak şeyleri düşünürüm. Tamamlandığını, artık yazılabileceğini düşündüğüm zaman da oturur yazarım. Ama asıl yazmaya başladığım zaman yoğun çalışırım, dilini oluşturmak, olayların nerede nasıl başlayacağını bulmak, bunun için notlar alır, çizimler yaparım. Benim için bir kitap, daha yazılmaya başlanmadan adıyla, kapağıyla bir gerçek gibidir, amaç o düşündüğüm kitabı gerçekleştirmektir.

-Şimdi kitaplarınıza bakınca ne düşünüyor, ne hissediyorsunuz? Sizdeki karşılıkları nelerdir?

Bir bütün, başladığı yerde bitmeye çalışan bir macera. Benim ilk öykü kitabım Seslerde Başka Sesler’in ilk öyküsündeki kahramanlardan Lele, son kitabımda da vardır, hayatım boyunca, kendim için bir dil ve doğa çevresi yaratmaya çalıştım, sürekli dil yeniliği içinde kalmasına gayret ederek.

-Bir daktilonuz, dolmakaleminiz ve defterleriniz var mı? Bunları hiç kullandınız mı-hâlâ kullanıyor musunuz?

Ben uzun yıllar kurşun kalemle, beyaz kâğıtlara yazdım. Sonra bir kırmızı daktilom vardı, onunla uzun zaman çalıştım. Bilgisayar ve not aldığım defterler daha sonra. Şimdi defterler devam ediyor ama yeni bir daktilo da edindim, hepsini kullanmaya çalışıyorum. Ama dolmakalem alışkanlığım hiç olmadı.

-Çalışma stilinizi bize anlatır mısınız? Nasıl ve ne zaman yazıyorsunuz, neyle yazıyorsunuz? Beslenme kaynaklarınızı merak ediyorum…

Zamanım olursa, öğleden sonraları yazarım, akşamlarımı da film izlemeye, okumaya ayırmaya çalışırım. Ama bu aralar işlerden dolayı yazmaya zamanım olmuyor. Yazmaya başlayacaksam, bundan önce mutlaka bir saat kadar kitap okurum. İyi bir kitabın bana yazma gücü vermesi gerekiyor önce. Genellikle bizim iyi yazarlarımızla başlarım, Karacaoğlan, Pir Sultan, Dede Korkut gibi.

-Şu saçma yanılsama çağında ve dijital ortamda, okumaya-yazmaya gerçekten de odaklanabiliyor musunuz? Cevap evetse bunu nasıl başarıyorsunuz?

Eskiye dönerek. Bu günlerin artık benim çağım olduğunu düşünmüyorum. Bizden sonrakilerin çağı. Ben kitap karıştırmaya, okuduklarım hakkında not almaya, kendi öykülerimle ilgilenmeye devam ediyorum. Zamanında yazdığı her şeyi okumadığıma sürekli hayıflandığım Nermi Uygur’u okuyorum örneğin. Onun hakkında bir yazı hazırlıyorum.

-Yazma disiplininizi neye borçlusunuz?

Buna disiplin olarak bakmıyorum. Yazmak benim günlerimi geçirdiğim bir alışkanlığım; yemek, içmek gibi. Bunu bir iş olarak, bir mesai gibi de hiçbir zaman görmedim. Çocukluğumdan beri yazıyorum.

-En sevdiğiniz yazarlar ve kitaplar, hatta baş ucu kitapları nelerdir?

Sanırım zaman içinde bu tür sorulara yanıt verme hevesimi yitirdim. Bu aralar Zola kitaplarını biriktiriyorum, öyle söyleyeyim.

-En sevdiğiniz yönetmenler ve filmler hangileri?
Buna da kısa yanıt vereyim, yenidalga ve yenigerçekçilik filmleri. Sonrasına zaten pek bakmadım.

-Bugüne kadar okuyamadığınız ama hep okumak istediğiniz kitap-kitaplar hangileri? Aynı soruyu filmler için de sormuş olayım…

Henüz okuyamadığım çok kitap vardır herhalde, okumak da, izlemek de evrenin genişlemesi gibi, biz koştukça bizden uzaklaşan bir şey. Yetişmek olanaksız yani. Hep okumak istediğim demeyeyim de, Vergilius’un Ölümü’nü aldım, kaç yıl oldu bakamadım bir türlü, onu merak ediyorum.

-Yazmak sizde neyi değiştirdi? Yazmasaydınız ne olurdu?

Hiçbir şey. Ben dediğim gibi çocukluğumdan beri yazıyorum, öncesini anımsamıyorum yani. Ama yazmasak da bir şey olmaz, kim bilir ne yetenekler bunun farkında bile olmadan başka meslekler seçti.

-Her yazar biraz da otobiyografik hikâyesine tutunur, aslında onu deşer, onu yazar bana göre. Dünyaya bir daha gelseniz yine aynı aileden, aynı kişi olmak ister miydiniz? Neden?

Ben yazıya bir sanat olarak bakıyorum. Psikolojik bir süreç, bir travma olarak değil. Yazı bir mimari işidir, oturup nasıl bir dil kullanacağınızı, dilimize nasıl bir katkıda bulunacağınızı düşünürsünüz. Sonra, bu dille dışarıya bakar, insanların, toplumun nasıl yaşadığını, neler yaşadığını gözlemlersiniz. Yazı toplumla doğrudan ilgili bir sanattır, dedikleri gibi, bir ayna. Yazan kişinin içini döktüğü bir günlük değildir. O da değerlidir ama o başka bir şeydir.

-Yazmaya devam edecek misiniz, aklınızda neler var?

Yazmaya devam etmekten başka yapabileceğim bir şey yok, en sevdiğim şey bu. Ama dediğim gibi işlerim de çok. Bugüne kadar yazmak isteyip de bir türlü başlayamadığım sayısız öykü, roman düşüncesi var, başlayıp unuttuklarım, vazgeçtiklerim, sonraya bıraktıklarım…

-Yazmak isteyen gençlere önerileriniz var mı?

Önerim yok, kitap okumaları yeterli, özellikle esin veren, iyi kitaplar. Yazmak için, iyi kitaplardan etkilenmek gerekiyor. Sonra insan zaten kendi yolunu buluyor.

Bu yazı Söyleşi kategorisine gönderilmiş ve , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir